TUTUKLAMA BİR TEDBİR Mİ, CEZAYA DÖNÜŞEN UYGULAMA MI, ANAYASA VE AİHM IŞIĞINDA GÜNCEL SORUNLAR

TUTUKLAMA BİR TEDBİR Mİ, CEZAYA DÖNÜŞEN UYGULAMA MI, ANAYASA VE AİHM IŞIĞINDA GÜNCEL SORUNLAR

TUTUKLAMA BİR TEDBİR Mİ, CEZAYA DÖNÜŞEN UYGULAMA MI, ANAYASA VE AİHM IŞIĞINDA GÜNCEL SORUNLAR

1.GİRİŞ

Tutuklama Nedir? (CMK m.100), Ceza Muhakemesi Hukukunda Tutuklamanın Yeri

Tutuklama, delillerin güvenliğini sağlamak, şüphelinin kaçma riskini ortadan kaldırmak ve yasal olmayan eylemlerini engellemek gibi gerekçelerle, geçici bir güvenlik tedbiri olarak başvurulan bir koruma tedbiridir. Tutuklama kararı, ister soruşturma aşamasında olsun, ister kovuşturma aşamasında, mutlaka bir hakim tarafından verilmelidir. Savcılığın, belirli şartların oluşması halinde yakalama kararı çıkarma yetkisi bulunsa da, tutuklamaya karar verme yetkisi hakime aittir.

Soruşturma aşamasında tutuklama kararı, Sulh Ceza Hakimliği tarafından, kovuşturma aşamasında ise şüpheli veya sanığın yargılandığı ilgili ceza mahkemesi tarafından verilmektedir. Her ne kadar somut olayda tutuklama sebepleri bulunsa da, şüpheli ya da sanık hakkında tutuklama kararı yerine, adli kontrol tedbiri uygulanarak, yargılamanın sağlıklı bir şekilde yürütülmesi mümkünse, tutuklama tedbirine başvurulamaz.

Tutuklama, ceza muhakemesinde en ağır koruma tedbirlerinden biri olarak kabul edilir ve fakat çok istisnai hallerde başvurulması gereken bir tedbirdir. Ancak ülkemizde son yıllarda tutuklamaya yönelik kararların, hukuki bir tedbirden ziyade adeta bir peşin ceza uygulamasına dönüştüğü görülmektedir. Hal böyleyken, hem kutsal savunma hakkını hem de masumiyet karinesini ihlal edebilecek neticeler doğmakta ve ceza yargılamasında ciddi bir güvensizlik yaratmaktadır.

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 100. Maddesinde tutuklamanın hangi koşullar altında uygulanabileceği hüküm altına alınmış olsa da, uygulamada bu kriterlerin zaman zaman göz ardı edildiği, tutuklama kararlarının genellikle kaçma şüphesi ya da delil karartma ihtimali gibi soyut gerekçelerle verildiği gözlemlenmektedir. Bu da, verilen her bir tutuklama kararının titizlikle değerlendirilmesinin yeterince yapılmadığını göstermektedir. Öte yandan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ( AİHM) ve Anayasa Mahkemesi ( AYM) kararlarında, Türkiye’nin tutuklama uygulamaları sıkça eleştirilmiş ve uzun tutukluluk sürelerinin masumiyet karinesine aykırı olduğu belirtilmiştir.

Bu makale, Türkiye’deki tutuklama uygulamalarını hem hukuki hem de pratik açıdan değerlendirmeyi amaçlamaktadır. Özellikle tutuklamanın bir tedbir mi yoksa bir peşin hüküm olarak mı uygulanması gerektiği sorusuna yanıt arayacağız. Ayrıca AİHM ve AYM içtihatları doğrultusunda Türkiye’deki mevcut uygulamanın hukuk devleti ilkesine ne kadar uygun olduğu sorgulanacaktır.

Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre Tutuklama Kararı Verilebilmesi İçin Gereken Şartlar (CMK m.100):

  1. Kuvvetli Suç Şüphesi: Tutuklama kararı verilebilmesi için ilk şart, şüpheli veya sanık hakkında “Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin” bulunmasıdır. Bu kavram, şüpheli veya sanığın suç işlediğine dair yüksek bir ihtimalin varlığını ortaya koyan, somut ve inandırıcı delillerin mevcut olması anlamına gelir.
  2. Tutuklama Nedeni: Tutuklama kararı verilebilmesi için kuvvetli suç şüphesi mevcut olsa bile, ayrıca bir “tutuklama nedeni” de bulunmalıdır (CMK m.100/1).

Şüpheli veya sanık hakkında tutukluluk tedbirinin uygulanmasına karar verecek olan sulh ceza hakimi veya ilgili ceza mahkemesi, öncelikle kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin var olup olmadığını değerlendirecektir. Şüpheli veya sanığın suç işlediğine dair kuvvetli suç şüphesi varsa, ayrıca bir tutuklama nedeni olup olmadığına bakılacaktır. Bir tutuklama nedeni de varsa, mahkeme tutuklama kararı verebilecektir.

Somut olayda bir tutuklama nedeninin mevcut olduğu varsayılan haller şunlardır:

Şüpheli veya sanığın “kaçması veya kaçması şüphesini uyandıracak somut olguların varlığı” halinde bir tutuklama nedeni olduğu kabul edilir (CMK m.100/2),

Şüpheli veya sanığın “delillerin karartılacağı” konusunda kuvvetli şüphe halinin varlığı bir tutuklama nedenidir (CMK m.100/2),

Katalog suçlar, yani kanunda açıkça tutuklama sebebi olarak gösterilen suçların işlendiği hususunda somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde bir tutuklama nedeninin de mevcut olduğu kabul edilir (CMK md. 100/3). Yani, katolog suçlardan birinin işlendiği hususunda somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı halinde, şüpheli veya sanığın kaçacağı veya delilleri karartma ihtimalinin bulunduğu kendiliğinden varsayılır.

Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre iki durumdan birinin gerçekleşmesi halinde tutuklama kararı veya tutukluluğun devamı kararı verilebileceği kabul edilmiştir (CMK m. 100):

“Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin varlığı şartı ve şüpheli veya sanığın davranışları (delil karartma/kaçma şüphesi hallerinin birlikte gerçekleşmesi veya “Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin varlığı şartı ve kanunda tahdidi olarak belirtilen katalog suçların varlığı hallerinin birlikte gerçekleşmesi.

Tutuklama Nedeni Varsayılan Katalog Suçlar Nelerdir?

  Soykırım ve insanlığa karşı suçlar (TCK md.76, 77, 78),
Göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti ( TCK madde 79, 80)
Kasten adam öldürme suçu (TCK md.81, 82, 83),
Kasten yaralama (( TCK madde 86, fıkra 3, bent b, e ve f)),
Neticesi sebebiyle ağırlaşmış kasten yaralama (TCK md.87),
İşkence ( TCK madde 94, 95)
Kadına karşı işlenen kasten yaralama suçu.
 Cinsel saldırı suçu (TCK Madde102 -birinci fıkra hariç-),
Çocukların cinsel istismarı( TCK madde.103),
Hırsızlık Suçu (TCK m.141, 142),
Yağma Suçu (TCK m.148,149),
Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (TCK Madde .220 -iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç-),
Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (TCK madde. 188),
Devletin Güvenliğine Karşı Suçlar (TCK madde. 302, 303, 304, 307, 308),
Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (TCK madde.309, 310, 311, 312, 313,      314, 315),
6136 s. Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı (madde 12) suçları,
4389 s. Bankalar Kanunu’nda zimmet (madde22/3-4) suçu,
4926 s.Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu’nda tanımlanan ve hapis cezasını gerektiren suçlar,
2863 s. Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nda (m.68, 74) suçları,
6831 s. Orman Kanunu’nda kasten orman yakma (m.110/4-5) suçları,
2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanununun 33. maddesinde sayılan suçlar,
3713 sayılı Terörle Mücadele Kanununun md. 7/3’te belirtilen suçlar.
Sağlık kurum ve kuruluşlarında görev yapan personele karşı görevleri sırasında veya görevleri     dolayısıyla işlenen kasten yaralama suçu

Tutuklama Tedbirinin Amacı Nedir?

Tutuklama tedbirinin amacı, ceza yargılamasının sağlıklı bir şekilde yürütülmesini sağlamak ve adaletin yerine getirilmesini güvence altına almaktır. Bu kapsamda tutuklama, geçici bir koruma tedbiri olup, ceza verilmesi amacıyla değil, aşağıdaki amaçlarla başvurulan istisnai bir uygulamadır:

Şüpheli veya sanığın kaçmasının önlenmesi
Delillerin yok edilmesi, gizlenmesi veya değiştirilmesinin önüne geçilmesi,
Tanık, mağdur veya diğer kişilere baskı yapılmasının engellenmesi
Toplumda oluşabilecek ciddi infialin önlenmesi ( özellikle ağır suçlarda)

Ancak unutulmamalıdır ki, tutuklama her somut olayda başvurulabilecek bir yöntem değildir. Masumiyet karinesi gereği, kişi hakkında daha hafif koruma tedbirleri ( örneğin adli kontrol) ile yargılamanın sürdürülmesi mümkünse, tutuklama son çare olarak düşünülmelidir.
Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi çerçevesinde tutuklamaya ancak zorunlu ve orantılı olduğu ölçüde izin verilmektedir. Yargı makamları, her tutuklama kararında bu hassas dengeyi gözetmek ve özgürlük hakkını ön planda tutmakla yükümlüdür.

Şüpheli veya Sanığın Tutuklama Sorgusundaki Hakları Nelerdir?

Tutuklama sorgusunda şüpheli veya sanık hem Anayasa’dan hem de Ceza Muhakemeleri Kanunu’ndan doğan birtakım temel haklarla korunur. Bu haklar, kişinin savunma hakkını etkin şekilde kullanabilmesi ve adil yargılanma ilkesinin ihlal edilmemesi için son derece önemlidir.

1.Müdafi Talep Etme Hakkı: Şüpheli veya sanık , kendisini savunmak üzere bir avukat (müdafi) talep edebilir. Eğer avukatı yoksa ve istemi halinde, baro tarafından görevlendirilen bir müdafi kendisine atanır. ( Özellikle katalog suçlarda bu zaten zorunludur. )

2.Dosyaya Erişim ve Savunma Hakkı: Şüpheli veya sanık, hakkında ileri sürülen suçlamaların neler olduğunu, hangi delillere dayandığını bilme hakkına sahiptir. Bu doğrultuda, dosyadaki delillere ulaşma ve buna göre savunma yapma hakkı vardır. ( CMK m.147)

3. İfade Vermeme ve Susma Hakkı: Şüpheli veya sanık, kendisini suçlayacak beyanda bulunmaya zorlanamaz. Yani susma hakkı vardır ve bu hakkı kullanması aleyhine yorumlanamaz.Savunma Hakkı: Şüpheli veya sanığa kendisi aleyhine var olan şüpheleri ortadan kaldırmak ve lehine olan hususları ileri sürmek olanağı tanınmak zorundadır .

4.Yakınlarına Bildirme Hakkı: Şüpheli veya sanık, gözaltına alındığında veya tutuklandığında, bir yakınına durumunun bildirilmesini talep edebilir.

5.Delillerin toplanmasını isteme hakkı: Şüpheli veya sanık, kendisi lehine olan delilleri ileri sürebilir veya toplanmasını talep edebilir.

6.İşkence ve Kötü Muamele Yasağı: Gözaltı ve tutuklama sürecinde şüpheliye hiçbir şekilde baskı, tehdit veya şiddet uygulanamaz. Bu durum, Anayasa ve AİHS tarafından da açıkça yasaklanmıştır.

Tutuklama Kararı Verilemeyecek Haller Nelerdir?

Ceza Muhakemeleri Kanunu m.100/4’te açıkça hangi hallerde tutuklama kararı verilemeyeceği açıkça düzenlenmiştir. Buna göre ” Sadece adli para cezasını gerektiren suçlarda veya vücut dokunulmazlığına karşı işlenen suçlar hariç olmak üzere üst sınırı 2 yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez.

Ayrıca Ceza Muhakemeleri Kanunu m.100/1 uyarınca, İşin önemi, verilmesi beklenen ceza veya güvenlik tedbiri ile ölçülü olmaması halinde tutuklama kararı verilemez (CMK md.100/1).

Tutuklamaya İtiraz Süresi Nedir, Tutuklamaya İtiraz Nasıl ve Nereye Yapılır , Tutuklama Kararına Kimler İtiraz Edebilir?

Ceza Muhakemesi Kanunu’a göre tutuklamaya itiraz süresi tutuklama kararının öğrenilmesinden itibaren iki haftadır . Tututkluluğun devamı kararına itiraz süresi de tutukluluğun öğrenilmesinden itibaren iki haftadır.
Hakim veya ceza mahkemesi tarafından verilen tutuklamaya itiraz, esasen tutuklanan şüpheli veya sanığa ait bir haktır. Şüpheli veya sanık dışında şu kişilerin de tutuklamaya itiraz hakkı vardır: Tutuklanan kişinin avukatı, yasal temsilcisi (babası, annesi veya varsa başka yasal temsilcisi) veya tutuklunun eşi tutuklama kararına itiraz edebilir.

Tutuklama kararına itirazın nasıl ve nereye yapılacağı CMK md. 268’de ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Tutuklama kararına itiraz, tutuklamaya itiraz dilekçesi verilerek veya tutuklama kararını veren mahkemeye beyanda bulunularak bu beyanın katip tarafından tutanağa geçirilmesi ile yapılabilir (CMK m.101/5 ve m.268/1).

Tutuklama kararına itiraz üzerine, tutuklama kararını veren hakimlik veya mahkeme, kendi verdiği tutuklama kararının 3 gün içinde değiştirmezse, yani tutukluluğun devam etmesi gerektiği kanaatindeyse itiraz dilekçesinin kendisine verildiği tarihinden itibaren üçüncü günün sonunda itirazı incelemeye yetkili merciiye gönderir (CMK m.105).

Sulh ceza hâkimliğinin tutuklama kararlarına karşı yapılan itirazların incelenmesi, yargı çevresinde bulunduğu asliye ceza mahkemesi hâkimine aittir. İtirazı incelemeye yetkili mercilerin farklı olduğu hâllerde, itirazların gecikmeksizin incelenmesi amacıyla, kararına itiraz edilen sulh ceza hâkimliği tarafından gerekli tedbirler alınır. Sulh ceza hâkimliği işleri, asliye ceza hâkimi tarafından görülüyorsa itirazı inceleme yetkisi ağır ceza mahkemesi başkanına aittir (CMK m.268/2-b).

Asliye ceza mahkemesi hâkimi tarafından verilen kararlara yapılacak itirazların incelenmesi, yargı çevresinde bulundukları ağır ceza mahkemesine ve bu mahkeme ile başkanı tarafından verilen kararlar hakkındaki itirazların incelenmesi, o yerde ağır ceza mahkemesi birden çok daireden oluşuyorsa, numara olarak kendisini izleyen daireye; son numaralı daire için birinci daireye; o yerde ağır ceza mahkemesinin tek dairesi varsa, en yakın ağır ceza mahkemesine aittir (CMK m.268/3-c).

Kanunda Belirtilen Azami Tutukluluk Süreleri (CMK m.102 )

(1) Ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerde tutukluluk süresi en çok bir yıldır. Ancak bu süre, zorunlu hallerde gerekçeleri gösterilerek altı ay daha uzatılabilir.

(2) Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar ile 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlarda beş yılı geçemez

(3) Bu maddede öngörülen uzatma kararları, Cumhuriyet savcısının, şüpheli veya sanık ile müdafiinin görüşleri alındıktan sonra verilir.

(4) (Ek:17/10/2019-7188/18 md.) Soruşturma evresinde tutukluluk süresi, ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işler bakımından altı ayı, ağır ceza mahkemesinin görevine giren işler bakımından ise bir yılı geçemez. Ancak, Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar, Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar ve toplu olarak işlenen suçlar bakımından bu süre en çok bir yıl altı ay olup, gerekçesi gösterilerek altı ay daha uzatılabilir.

(5) (Ek:17/10/2019-7188/18 md.) Bu maddede öngörülen tutukluluk süreleri, fiili işlediği sırada on beş yaşını doldurmamış çocuklar bakımından yarı oranında, on sekiz yaşını doldurmamış çocuklar bakımından ise dörtte üç oranında uygulanır

Tutukluluğun Değerlendirilmesi (Gözden Geçirilmesi) Usulü ( CMK m.108)

(1) Soruşturma evresinde şüphelinin tutukevinde bulunduğu süre içinde ve
en geç otuzar günlük süreler itibarıyla tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceği hususunda, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine sulh ceza hâkimi tarafından 100 üncü madde hükümleri göz önünde bulundurularak, şüpheli veya müdafii dinlenilmek suretiyle karar verilir. (1)

(2) Tutukluluk durumunun incelenmesi, yukarıdaki fıkrada öngörülen süre içinde şüpheli tarafından da istenebilir.

(3) Hâkim veya mahkeme, tutukevinde bulunan sanığın tutukluluk hâlinin devamının gerekip gerekmeyeceğine her oturumda veya koşullar gerektirdiğinde oturumlar arasında ya da birinci fıkrada öngörülen süre içinde de re’sen karar verir.

Esasen tutukluluğun gözden geçirilmesi 30 günde bir yapılmaktadır. Tutukluluğun gözden geçirilmesi neticesinde verilecek karar tahliye olabileceği gibi tutukluluğun devamı da olabilir. Bununla birlikte her ne kadar cumhuriyet savcısına tutuklamaya karar verme yetkisi tanınmamış olsa da Soruşturma evresinde her aşamada cumhuriyet savcısının resen şüpheliyi tahliye etme yetkisi mevcuttur.
Tutukluluğun gözden geçirilmesi önemli bir müessesedir zira şüpheli ya da sanığın tahliyesine neden olabilir. Dosyanın titizlikle incelenerek, tutukluluğa itiraz dilekçesinin güçlü ve etkili argümanlarla hazırlanması halinde, şüpheli ya da sanığın bi’hakkın tahliyesi mümkün olmaktadır.

AİHM’in Tutukluluk Kriteri ve Özgürlük Hakkı

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), tutukluluğun yalnızca yasalarla belirlenen çerçevede ve belirli koşullar altında uygulanabileceğine karar verir. 1950 tarihli Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5. maddesi, bir kişinin özgürlüğünün keyfi bir şekilde kısıtlanamayacağını açıkça belirtir. AİHM, bir kişinin tutuklanmasının, suçla bağlantılı olarak kaçma, delil karartma, başkalarına zarar verme veya suç işleme riskleri gibi somut gerekçelere dayanması gerektiğini vurgular. Tutukluluk, bu risklerin varlığını somut olarak gösteren ve adil bir yargılama sürecinin sağlanması adına başvurulabilen bir önlemdir.

Tutuklulukla ilgili kriterler arasında en önemli hususlardan biri, “tutukluluğun gerekliliği” meselesidir. AİHM, tutukluluğun yalnızca en son çare olarak ve başka türlü bir önlem ile riski engellemenin mümkün olmadığı durumlarda uygulanabileceğine karar verir. Örneğin, bir kişinin tutuklanmasından önce, kefaletle serbest bırakılması ya da ev hapsi gibi alternatif tedbirlerin de değerlendirilmesi gerekmektedir. Ayrıca, tutukluluk sürelerinin makul bir çerçevede sınırlı olması gerektiği, mahkemelerin tutukluluğu uzatma taleplerini değerlendirirken her bir olayın özel koşullarını dikkate alması gerektiği vurgulanmaktadır.

Bir başka önemli nokta, tutuklu kişinin özgürlüğünden mahrum kalmasının, özellikle de uzun süreli tutukluluklarda, ulusal hukuka ve Avrupa Sözleşmesi’ne uygun olmasının sağlanmasıdır. AİHM, tutukluluğun yalnızca suçla bağlantılı bir risk varsa, örneğin sanığın kaçma riski veya delil karartma tehlikesi olduğu durumlarda kabul edilebileceğini belirtir. Ayrıca, tutukluluk süresi uzadıkça, kişinin serbest bırakılması için sürekli bir gözden geçirme gerekliliği ortaya çıkar. Bu süreçte, her bir tutuklu hakkında yapılacak düzenli değerlendirmelerle, tutukluluğun keyfi hale gelmesinin önüne geçilmesi amaçlanmaktadır.

AİHM, tutukluluk kararlarının objektif gerekçelere dayalı olması gerektiğini belirtir. Mahkeme, özellikle mülteci ve göçmenler gibi savunmasız grupların tutuklanmasında daha titiz davranılmasını ister. Ayrıca, bir kişinin tutuklanmasının insan onuruna aykırı koşullar altında yapılması da yasaktır. Tutukluluğa dair olan hak ihlalleri, genellikle yalnızca kişinin özgürlük hakkını değil, aynı zamanda adil yargılanma hakkını da ihlal edebilir.

Tutukluluk Kararının Gerekçesi ve Avukatın Rolü

Ceza yargılamasında, tutukluluk kararının dayandığı gerekçe, hukuki sürecin adil ve doğru bir şekilde işlemesi için büyük önem taşır. Tutukluluk, yalnızca belirli ve somut gerekçelere dayanarak uygulanabilir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), tutukluluğun ancak “kaçma riski”, “delil karartma riski” veya “suç işleme riski” gibi somut gerekçelere dayanarak uygulanabileceğini belirtmektedir.

Eğer tutukluluk kararı, örneğin delil karartma riski gibi geçici bir gerekçeye dayanıyorsa, bu gerekçenin ortadan kalkmasıyla birlikte tutukluluğun devamı hukuka aykırı hale gelir. Deliller toplandığında veya karartılma riski ortadan kalktığında, tutukluluk kararının yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir.

Bu noktada, avukatın rolü büyük önem taşır. Avukat, güçlü bir şekilde hazırladığı dilekçelerle mahkemeye başvurarak, tutukluluğun devamı için geçerli bir gerekçe olmadığını ve müvekkilinin serbest bırakılması gerektiğini savunabilir. Avukat, tutukluluğun gerekliliğini ortadan kaldıracak somut delilleri mahkemeye sunarak, müvekkilinin haklarını savunmalıdır.

Etiketler